SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

MENASİK BAHSİ

<< 1778 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ حَرْبٍ قَالَ حَدَّثَنَا حَمَّادُ بْنُ زَيْدٍ ح و حَدَّثَنَا مُوسَى بْنُ إِسْمَعِيلَ حَدَّثَنَا حَمَّادٌ يَعْنِي ابْنَ سَلَمَةَ ح و حَدَّثَنَا مُوسَى حَدَّثَنَا وُهَيْبٌ عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ عَنْ أَبِيهِ عَنْ عَائِشَةَ أَنَّهَا قَالَتْ خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مُوَافِينَ هِلَالَ ذِي الْحِجَّةِ فَلَمَّا كَانَ بِذِي الْحُلَيْفَةِ قَالَ مَنْ شَاءَ أَنْ يُهِلَّ بِحَجٍّ فَلْيُهِلَّ وَمَنْ شَاءَ أَنْ يُهِلَّ بِعُمْرَةٍ فَلْيُهِلَّ بِعُمْرَةٍ قَالَ مُوسَى فِي حَدِيثِ وُهَيْبٍ فَإِنِّي لَوْلَا أَنِّي أَهْدَيْتُ لَأَهْلَلْتُ بِعُمْرَةٍ وَقَالَ فِي حَدِيثِ حَمَّادِ بْنِ سَلَمَةَ وَأَمَّا أَنَا فَأُهِلُّ بِالْحَجِّ فَإِنَّ مَعِي الْهَدْيَ ثُمَّ اتَّفَقُوا فَكُنْتُ فِيمَنْ أَهَلَّ بِعُمْرَةٍ فَلَمَّا كَانَ فِي بَعْضِ الطَّرِيقِ حِضْتُ فَدَخَلَ عَلَيَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ وَأَنَا أَبْكِي فَقَالَ مَا يُبْكِيكِ قُلْتُ وَدِدْتُ أَنِّي لَمْ أَكُنْ خَرَجْتُ الْعَامَ قَالَ ارْفِضِي عُمْرَتَكِ وَانْقُضِي رَأْسَكِ وَامْتَشِطِي قَالَ مُوسَى وَأَهِلِّي بِالْحَجِّ وَقَالَ سُلَيْمَانُ وَاصْنَعِي مَا يَصْنَعُ الْمُسْلِمُونَ فِي حَجِّهِمْ فَلَمَّا كَانَ لَيْلَةُ الصَّدَرِ أَمَرَ يَعْنِي رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَبْدَ الرَّحْمَنِ فَذَهَبَ بِهَا إِلَى التَّنْعِيمِ زَادَ مُوسَى فَأَهَلَّتْ بِعُمْرَةٍ مَكَانَ عُمْرَتِهَا وَطَافَتْ بِالْبَيْتِ فَقَضَى اللَّهُ عُمْرَتَهَا وَحَجَّهَا قَالَ هِشَامٌ وَلَمْ يَكُنْ فِي شَيْءٍ مِنْ ذَلِكَ هَدْيٌ

 

قَالَ أَبُو دَاوُد زَادَ مُوسَى فِي حَدِيثِ حَمَّادِ بْنِ سَلَمَةَ فَلَمَّا كَانَتْ لَيْلَةُ الْبَطْحَاءِ طَهُرَتْ عَائِشَةُ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهَا

 

Âişe (r.anhâ)'dan demiştir ki:

 

Zilhicce hilâline yakın (bir günde) Resûlullah (s.a.v.) ile beraber yola çıktık. Zülhuleyfe'ye varınca (Resûlullah (s.a.v.):

 

"Hacca niyet etmek isteyen (hacca) niyet etsin. Umre'ye niyet etmek isteyen de umreye niyet etsin" buyurdu.

 

Vuheyb hadisinde, Musa (Resûl-i Ekrem'in) "Eğer hedy kurbanını göndermiş olsaydım ben de umreye niyet ederdim" (buyurduğunu) rivayet etti. (Mûsâ), Hammâd b. Seleme hadisinde de (Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in şöyle buyurduğunu) rivayet etti:

 

"Bana gelince; ben hacca niyet ediyorum. Çünkü yanımda hedy kurbanlığı vardır."

 

(Bu hadisi Ebû Davud'a farklı şekilde nakleden râvîler, hadisin bundan sonraki kısmında Hz. Âişe'nin sözlerini naklederlerken, hadisin bundan) sonrasında ittifak ettiler:

 

(Hz. Âişe dedi ki:)

 

Ben de umreye niyet eden(ler) arasındaydım. Yolun bir kenarına varınca hayızlandım. Ben ağlarken Resûlullah (s.a.v.) yanıma çıkageldi:

 

"Seni ağlatan şey nedir?" dedi. ben de

 

"Keşke bu sene hac yolculuğuna çıkmasaydım, dedim. (Bunun üzerine).                                

 

"Umreyi bırak, saçını çöz ve taran" buyurdu.

 

Mûsâ (bu cümleyi) "Hacca niyet et" (şeklinde) Süleyman ise, "Müslümanlar haclarında ne yapıyorlarsa, sen de onu yap" (buyurdu) diye rivayet etti. (Medine'ye) dönüleceği gece Resûlullah (s.a.v.) Âbdurrahman'a Hz. Âişe'yi (umre için ihrama girmek üzere) Ten'îm'e götürmesini emretti. Mûsâ (bu rivayete şunları) ilâve etti: (Hz. Âişe (r.anha) terkettiği) umresinin yerine (yeniden) ihrama girdi ve Beyt'i tavaf etti. (Bu suretle) Allah (onun) umresini de haccını da gerçekleştirmiş oldu. (Daha önceki) terk ettiği umreden dolayı bir kurban lazım gelmedi.

 

Ebû Dâvûd dedi ki Musa, Hammad b. Seleme hadisine (şu cüm­leleri de) ilâve etti. Âişe (r.anha) Batha gecesinde (hayızdan) te­mizlendi.

 

 

İzah:

Buhârî, hayz, hac, umre, meğazi; Müslim, hac; Nesâî, tahâre, menâsik; İbn Mâce, tahâre, menâsik; Muvatta hac; Ahmed b. Hanbel, VI, 164, 177, 191, 246.

 

Bu hadis-i şerif Ebû Davud'a iki ayrı senedle ulaşmıştır. Bunlardan birisi Süleyman b. Harb diğeri de Mûsâ b. İsmail senedidir.

 

Ayrıca bu hadis Mûsâ b. İsmail'e de birisi Vuheyb, diğeri de Ham­mad olmak üzere iki ayrı senedle ulaşmıştır. Bütün bu senedlerin hepsi de daha yukarıda Hişâm b. Urve'de birleşmekte ve Hişâm'ın babası Urve vasıtasıyla da Hz. Âişe'ye ulaşmaktadır.

 

Bilindiği gibi bir hadisin iki veya daha fazîa isnadı varsa bir isnâddan ötekine geçerken araya harfi koyarlar. Bu harf "tahavvül'den kı­saltmadır ve isnadın değiştiğini gösterir. Hadisi okuyan ona geldi mi (hâ) diye okuyup geçmelidir. Bazıları sözü geçen harfin araya girmek manasına gelen  fiilinden kısaltma olduğunu ve ona gelince bir şey söylemek icab etmediğini söylerler. Bu harfin hadisi okumaya devam işareti olduğu­nu söyleyenler de vardır. Hatta mağrib ulemâsı ona vardıkları zaman "el-hadise" derlermiş, "el-hadise" hadisi oku demektir. Konumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifte farklı isnadlardan doğan farklı ifadeler vardır ki tercüme esnasında bu rivayet farklarına işaret ettik.

 

Resûl-i Ekrem (s.a.v.) "Umreyi bırak, saçını çöz ve taran" emriyle, "Umre ihramından çık ve umre ile ilgili fiilleri terk et," demek istemiştir. Çünkü bu cümledeki "Umreyi bırak" sözü bunu açıkça ifade etmektedir. Ayrıca "taran" emri de bu mânâyı te'yid etmektedir. Çünkü taranmak bazı saç tellerinin dökülmesine sebep olur. Bilindiği gibi ihramlı için saç koparmak yasaktır. Binâenaleyh "taran" kelimesi "Umre için girdiğin ih­ramdan çık" anlamına gelir. Diğer râvi Süleyman b. Harb'in rivayet ettiği "Müslümanlar haclarında ne yapıyorlarsa sen de onu yap" cümlesi de Resûl-i Ekrem'in Hz. Âişe'ye, "Umreyi terkedip sadece hac için ihrama girmesini ve tavafın dışında bütün hac fiillerini yerine getirmesini emrettiğini" ifâde eder.

 

Hadiseyi şu şekilde özetleyebiliriz: Hz. Âişe önce umreye niyet etmiş, ancak hayız görmeye başlayıp da hacdan önce umreyi tamamlamaya mu­vaffak olamayacağı anlaşılınca, Nebi (s.a.v.) O'na umreyi tamamen bırakıp hacca niyet etmesini emretmiştir.

 

Hanefî ulemâsına göre Hz. Âişe Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in bu emrine uyarak önce haccedip daha sonrada terkettiği umresini kaza etmiş ve bu suretle kıran haccı yapmaya muvaffak olmuştur.

 

İmâm Şafiî'ye göre ise, "Resülullah (s.a.v.) Hz. Âişe'ye, girmiş olduğu ihramdan çıkmadan umreyi bırakmasını ve haccı yarım kalan umre üzeri­ne bina etmesini emretmiştir. Bu emri yerine getiren Hz. Âişe haccı umre üzerine bina ettiği için, hac île umreyi birleştirmeye ve dolayısıyla kıran haccı yapmaya muvaffak olmuştur. Meseleye bu açıdan bakan İmâm Şafi­î'ye göre, metindeki "saçını çöz ve taran" emri, ihramdan çıkmayı gerek­tiren bir emir değildir. Çünkü ihramh bir kimsenin, saç tellerini koparma­dan saçlarını taramasında bir sakınca yoktur. Ayrıca Nebi (s.a.v.), Hz. Âişe'ye bu emri, başındaki rahatsızlıktan dolayı vermiş de olabilir.

 

Kadı İyaz'ın beyânına göre, haccı umre üzerine bina etmenin caiz olduğunda ulemâ görüş birliği içerisindedir. Yalnız ulemâdan pek az kim­se bu görüşe itiraz etmiştir.

 

Hac üzerine umre bina etme meselesi ise, ihtilaflıdır. İmâm Ebû Hanife ile eski mezhebinde İmâm Şafiî bunu caiz görmüş, bunların dışında kalan diğer ulemâ ise, caiz görmemiştir. Onlara göre bu uygulama Pey­gamber (s.a)'e ait özel bir durumdur. Ancak bilindiği gibi, bir uygulama­nın Resûl-i Ekrem'in şahsına ait özel bir durum olduğuna hükmedebilmek için bir delile ihtiyaç vardır. Oysa bu görüşte olanlar iddialarını ispat ede­cek böylesi bir delile sahip değildirler.[Aynî, Umdetu'l-kârî, IX, 184.]

 

Hz. Âişe'nin hacca mı yoksa umreye mi niyetlendiği hususunda pek muhtelif rivayetler vardır. Bu sebeple ulemâ bu mevzuda ihtilâfa düşmüş­lerdir. Bazıları hacca niyet ettiğine kail olmuş, umreye niyetlendiğini bildi­ren rivayetlerin hata olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre Hz. Âişe ya­nında hedy kurbanı bulundurmamış Nebi (s.a.v.) böyle olanlara hacca bozarak umreye niyetlenmelerini emir buyurunca o da hac niyetini boza­rak umreye niyetlenmiş fakat bitiremeden hayız görmüş, bu sebeple, Resûlullah (s.a.v.) hacca niyetlenmesini emir buyurmuş, o da hacca niyetlenerek hacc-ı kıran yapmıştır.

 

Vakfede frayızlı bulunmuş; bayram günü temizlenerek tavaf-ı ifâzayı yapmıştır. İbn Hazm'ın beyanına göre, Mekke'ye giderken Şerif denilen yere vardıkları zaman Nebi (s.a.v.) ashabını, haccı, umreye çevirmek­le çevirmemek arasında muhayyer bırakmıştır. Ebû Ömer İbn Abdilberr: "Hz. Âişe'nin haccı ile ilgili hadisler muzdaribdir. Ulemâ bu husustaki rivayetleri tevcih için pek çok şeyler söylemiş fakat bu rivayetlerin arasım bulamamışlardır" diyor. Hadisin râvilerinden Kasım, Hz. Âişe'nin hacca niyet ettiğini söylemiş, Urve ise; "Âişe, umreye niyet etti" demiştir.[Aynî, Umdetu'l-Kârî, IX, 196.] Hanefî ulemâsından Aynî diyor ki; "Hz. Âişe'den sabit olan meşhur riva­yete göre kendisi yalnız hacca niyet etmişti. Nebi (s.a.v.) ona umreyi terketmesini buyurmuştu. Hz. Âişe'nin;

 

"Arkadaşlarım hac ve umreyle dönerken ben yalnız hacla dönüyorum"[Buharî, hac] sözü buna delildir.[Aynî, Umdetu'l-Kârî, IX, 196.] Nebi (s.a.v.)'in,

 

""Eğer hedy kurbanını göndermiş olmasaydım, ben de umreye niyet ederdim" sözü, yanlarında hedy kurbanı götürenlerin haccı bozarak um­reye niyetlenmelerinin caiz olmadığını ifade etmek için söylenmiştir. Hedy kurbanı götüren hacılar, onu kesmedikçe ihramdan çıkamazlar. Kurban ise, ancak bayram günü kesilir. Bu konuda İbnu'1-Esîr diyor ki: "Resûlullah (s.a.v.) bu sözüyle ashabının gönüllerini almak istemiştir. Çünkü ken­disi ihramiı olduğu halde ashabının ihramdan çıkmaları, onlara çok ağır gelmişti. Nebi (s.a.v.) gücenmemelerini tavsiye etmiş ve emrettiğini yapmalarının, onlar için daha faziletli olacağını bildirmiştir."

 

Yine bu cümle Ahmed b. Hanbel gibi temettü' haccının diğer haclar­dan daha faziletli olduğunu söyleyenlerin deliliğini teşkil etmektedir. Ayrı­ca bu cümle "Beyt-i Şerife kurban sevk eden bir kimsenin umreyi bitirince ihramdan çıkamayacağını, ihramdan çıkabilmesi için hac fiillerim de bitir­miş olması lazım geldiğini" söyleyen Hanefî ulemâsının bu mevzûdaki de­lillerini teşkil etmektedir.

 

Yine metinden anlaşıldığına göre hacılar bütün hac görevlerini yerine getirip de Medine'ye dönecekleri sırada Nebi (s.a.v.) kayınbiraderi Hz. Abdurrahman'a ablası Hz. Âişe'yi umre için ihrama girmek üzere Ten'im'e götürmesini emretti. Ten'im, Harem hudutları içerisinde ve Medine yolu üzerinde bulunan Mekke'ye altı kilometre uzaklıkta bir yerdir. Harem hududları içerisinde bulunan bir kimse için en yakın hıl dairesi ise, Ten'im'dir.

 

Metinde geçen "Allah (onun) umresini de haccını da gerçekleştirmiş oldu," cümlesi, Hz. Âişe'ye ait değildir. Hz. Âişe'nin sözleri arasına sokulmuş, râvilerden birisine ait bir sözdür. Müslim'in Veki' vasıtasıyla ri­vayet ettiği bir hadiste; "Urve; "Allah Âişe'nin hac ve umre yapmasını takdir buyurmuş" dedi"[Müslim, hac] ifadesi bulunduğundan, söz konusu cümlenin Urve'ye ait bir cümle olduğu anlaşılmaktadır.

 

Âişe (r.anhâ)'nm yalnız hac fiillerini edâ edip de daha sonra umreyi kaza etmesinden dolayı şükür kurbanı veya keffaret kurbanı lâzım gelme­diğini ifade eden "terkettiği umreden dolayı bir kurban da lâzım gelmedi" cümlesi de Hz. Âişe'nin sadece ifrâd hac yaptığına delâlet etmektedir. Çünkü temettü' veya kıran haccı yapmış olsaydı, şükür kurbanı kesmek vâcib olurdu, Bu konuda Davud' Zâhirî'nin dışında bütün ulemâ görüş birliğine varmışlardır. Ancak burada "Hz. Âişe ilk önce girmiş olduğu umreyi terk ettiğinden dolayı niçin keffaret kurbanı kesmedi?" diye bir soru hatıra gelebilir. Nitekim Müslim'in rivayet ettiği bir hadis-i şeriftede "bu hacda hedy kurbanı, oruç ve sadaka yoktu,"[Müslim, hac] buyurulmaktadır.

 

Gerçekte ise, Resûl-i Ekrem (s.a.v.), Hz. Âişe'nin terkettiği umreden dolayı bayramın birinci günü kurban kesmiştir. Müslim'in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte bu gerçek şu anlama gelen sözlerle ifâde edilmektedir: "Kurban bayramı günü Resûlullah (s.a.v.), Âişe (r.anhâ) adına bir sığır kesti"[Müslim, hac]

 

Konumuzu teşkil eden Ebû Dâvûd hadisinin râvisi bu durumdan ha­berdâr olmadığı için "Terkettiği umreden dolayı bir kurban da lâzım gelmedi" sözünü sarfetmiştir.

 

Metinde geçen "Hz. Âişe Bathâ gecesinde (hayızdan) temizlendi" cüm­lesindeki "Bathâ gecesf'nden maksad, Resûl-i Ekrem (s.a.v.)'in Minâ'dan döndüğü ve Muhassab denilen yere uğradığı, Zilhicce'nin ön dördüncü ge-cesidir. Bathâ, Mekke'nin kuzey-batısında, Cebel-i Nûr ile Hacûn arasın­da bulunan bir vadinin ismidir. Muhassab, Ebtah, Hayfu Benî Kinâne gibi isimlerle anılır. Hacıların Minâ'dan Mekke'ye dönerlerken burada bir süre beklemeleri sünnettir. Nitekim İbn Ömer (r.a.)'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte, "Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimizin Minâ'dan dönerken öğ­le, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını Bathâ'da kıldığı ifâde edilmekte­dir. [bk. 2013 numaralı hadis.] Ancak yukardaki Hz. Âişe'nin hayızdan temizlendiği geceyi belir­leyen ve râvi Musa'ya ait olan cümle, Müslim'in rivayet ettiği "Bayram günü gelince ben temizlendim. Resûlullah (s.a.v.) emir buyurdu, tavaf-ı ifâzami yaptım,"[Müslim, hac] anlamındaki hadis-i şerife aykırıdır. Ulemânın beyânına göre, gerçeği ifâde bakımından Müslim hadisi daha sahihdir ve tercihe lâyıktır. Çünkü sözü geçen hadis Hz. Âişe'nin bizzat kendi ifadesidir. Hz. Âişe'nin kendi halini kendisinin daha iyi bileceğinde ise, asla şüphe yoktur.

 

Müslim'in rivayet ettiği;

 

Hz. Âişe Şerif de hayız görmüş ve Arafat'ta temizlenmiş. Bunun üze­rine Resûlullah (s .a.) O'na;

 

Safa ile Merve arasında tavaf yapman, sana hem haccın hem de um­ren için kâfidir", buyurmuş [Müslim, hac] anlamındaki hadis-i şerifin ise, bu konuy­la bir ilgisi yoktur. Çünkü bu hadis Hz. Âişe'nin Arafat'ta vakfeye dur­mak için ve hayız hali devam ederken yaptığı guslü ifâde etmektedir. Hayızdan sonraki yıkanmasıyla ilgili değildir. İşte bu sebeple İbn Hazm da bu konuyla ilgili olarak; "Hz. Âişe daha Zilhicce'nin üçüncü günü, Şerif-de hayız görmeye başladı, Zilhicce'nin onunda cumartesi günü temizlendi" demektedir.

 

Metindeki "Eğer hedy kurbanı göndermiş olmasaydım ben de umreye niyet ederdim" cümlesi, Resûl-i Ekrem (s.a)'in Veda Haccında temettü' haccına niyet ettiğine ve dolayısıyla hacc-ı temettü'ün diğer hac çeşitlerin­den daha faziletli olduğuna delâlet ve bu görüşü benimseyen İmâm Ahmed'i te'yid eder. Ancak ulemâdan Şâkik b. Seleme, Sevrî, Ebû Hanife, Ebû Yusuf, Muhammedi İshâk, Şâfiîlerden Müzem ile Ebû İshâk, Mervezî ve İbnu'l-Munzir'e göre kıran haccı daha faziletlidir. Sözü geçen ulemâ­ya ve Kurtubî'ye göre Nebi (s.a.v.) Veda Haccında kıran haccına ni­yet etmiştir. Hz. Ali de bu görüştedir.

 

Gerçi Nebi (s.a.v.)'in bir rivayette ifrâd haccına, başka bir riva­yette temettü'a, diğer bir rivayette kırana niyet ettiği ifade ediliyorsa da, Hanefî ulemâsından Tahâvî bu rivayetlerin arasım bulmuş ve; "Rasûlallah (s.a.v.) önce umreye niyet etmişti, temettü' niyetiyle umreye devam bu­yurdu, sonra tavaftan önce hacca niyet ederek kıran yaptı."[Davudoğlu, Sahilı-i Müslim Tercüme ve Şerhi, VI, 390; Tahâvî, Şerhu Meâni'1-Âsâr,II, 155.] demiştir.

 

Yine metinde geçen "Hz. Âişe terkettiği umresinin yerine yeniden ih­rama girdi ve Beyt'i tavaf etti" cümlesi de, Hz. Âişe'nin Veda Haccında, ifrad haccına niyet ettiğini ve terkettiği umresini de sonradan kaza ettiğini ifade ve bu görüşü benimseyen Hanefî ulemâsını te'yid eder.

 

İçlerinde İmâm Mâlik, Şafiî ve Ahmed b. Hanbel de bulunan ve bü­yük çoğunluğu teşkil eden ulemâya göre ise, Hz. Âişe umreyi terketme-miştir. Haccı umre üzerine bina etmiştir. Delilleri ise, "Bundan sonra Re­sûlullah (s.a.v.) Hz. Âişe'nin yanına girdi. Hz. Âişe ağlıyordu. O'na,

 

"Hâlin nedir?" diye sordu. Hz. Âişe ise;

 

"Hâlim hayız görmüş olmamdır. Başkaları ihramdan çıktı, ben çıka­madım; Beyt'i de tavaf edemedim. Alem şimdi hacca gidiyorlar" dedi. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.):

 

"Bu, Allah'ın Adem kızlarına takdir buyurduğu bir şeydir. Yıkan, sonra hacca niyet et!" buyurdu.

 

Hz. Âişe de öyle yaptı ve bütün vakfe yerlerinde durdu. Temizlendiği vakit Kâ'be'yi ve Safa ile Merve'yi tavaf etti. Sonra Nebi (s.a.v.):

 

"Haccmda umrenin ikisinden beraberce hilPe çıktın."[Müslim, hac; Ebû Dâvûd 1785 no'lu hadis.] anlamın­daki Câbir hadisi ile, "Bu tavafın, hem ha cana hem de umrene kâfidir.”[Müslim, hac] anlamındaki Tavus hadis-i şerifidir.